2 Ağustos 2013 Cuma

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski



Çocukluk


    Fedor Mihaloviç Dostoyevski, 1821 yılının 30 Ekim’inde dünyaya gelir. 4 Kasım günü Piyer-ve-Pol Klisesi’nde vaftiz edilir ve annesi tarafından büyük babasının adı olan ‘’ Fedor ‘’ adı verilir kendisine. Babası soylu bir aileden gelen sinirli bir doktor, annesi naif yapılı tüccar bir babanın kızıdır. Dünyaya gözlerini açtığı ev,  bahçe ortasında, mimarisi imparatorluk tarzında tek katlı bir evdir. Evlerinin bahçesini çevreleyen demir parmaklıkların ardında babasının çalıştığı hastane olan ‘’ yoksullar hastanesi ( Mari Hastanesi) ‘’ vardır. Ev, hastanenin bir uzantısıdır adeta. Çocukların girmesinin baba tarafından yasaklandığı bu hastane insanda derin acıma duyguları yaratan bir başka evrendir adeta. Dostoyevski’nin doğum tarihi kilise kayıtlarında var olmasına rağmen bilinmeyen bir sebepten kendi yaşını bir yaş küçültür yıllar yıllar sonra. Ağabeyi Michael 1820 yılında dünyaya gelmiştir. Fyodor’dan sonra kardeşleri Varvara ve Andrei dünyaya gelir. Kısa bir aradan sonra Vera, Nicholas ve son olarak Alexandra ailenin birer parçası olurlar.

    Dostoyevskiler’in evi iki oda bir sofadan oluşur sadece. Kırık dökük bir bölme sofayı ikiye ayırır. Bu ayrık sofa iki kardeşe aittir artık. Penceresiz, duvarları koyu renkte boyanmış bu oda yıllarca Dostoyevski’nin roman kahramanlarına da ev sahipliği yapacaktır. ‘’ Kapalı bir odada ‘’ der kahramanlarından biri ‘’ düşünceler bile kapalı oluyor.’’  Aile, akşamları masa başında toplanır katı kurallar çerçevesinde yemeklerini yer, yüksek sesli okuma saatleri yaparlardı. Küçük Fedor zorunlu bu saatlerde Puşkin’den koşuklar okurdu. Babası ve annesi Rusya Tarihi’ni, Derjavin’in Kasideler’ini, Jukovcki’nin şiirlerini okurlardı. Babası o kadar sinirliydi ki, öğlen vaktinde kestirmek için kanepeye uzandığında başında sürekli bir nöbetçi olur, onu uyandırabilecek sinekleri kovalardı. Andre Dostoyevski anılarında ‘’ Bir sineği kaçıranın vay haline ! ‘’ diye yazmıştır bu durumu. 

Stefan Zweig Dostoyevski’nin o yılları için şöyle der:

    ‘’ ‘Çocukluğunu’ demeye dili varmıyor insanın, çünkü çocukluk diye bir şey yoktur onun hayatında. Dostoyevski hiçbir zaman çocukluğundan söz etmemiştir, susması, hep utançtan veya başkasında acıma duygusu uyandırmaktan ürken bir gururdan ileri gelmektedir. Bazı şairler çocukluk anılarıyla ilgili neşeli anılardan, güzel hatıralardan, tatlı hüzünlerden söz ederler: Dostoyevski’nin hayat hikayesinde ise bu noktada büyük bir boşluk vardır. Bununla birlikte, yaratmış olduğu çocuk tiplerine dikkatlice bakacak olursak, çocukluğu hakkında bir fikir edinebiliriz. Kolya gibi vaktinden önce gelişmiş, hayal gücü harikalar yaratacak derecede güçlü, titrek bir alevle, bir şeyler yapmak, büyük bir adam olmak arzusu ile yanıp tutuşan, şiddetli ama çocukça bir bağnazlıkla kendi kendini aşmak ve bütün insanlık için acı çekmek isteyen bir çocuktu herhalde. ‘’ ( Üç Büyük Usta, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, Nisan 1995 )

      Aşırı duygusal, kıskanç bir baba ile onu sürekli telkin ve teselli etmeye çalışan bir annenin varlığı içinde akşam okumalarının ardından penceresiz, duvarlarla örülü odalarına kapanıyordu Fedor ve ağabeyi. Bu yalnızlık sadece çocuğun yalnızlığından ibaret değildi. Topyekûn bir yalnızlıktı bu evde yaşanan. Delikanlı'da kahraman şöyle der : '' Hiçbir türlü topluma alışık değilim. Okulda dostlarım vardı, ama çok azdı bu dostlarım. Kendim için bir köşe yaptım ve orada yaşadım.'' Bu satırlar yazarın çocukluğunun özeti niteliğindedir. Kendisi gibi ailesi de içe kapanıktır Fedor'un. O dönemin şaşalı sosyete hayatına rağmen Dostoyevski’ler kendi içlerine kapanık bir halde hayatlarını devam ettirirler. İlişkileri dış dünyayla yok denecek kadar azdı. Hiçbir arkadaşı yoktu Fedor’un. Zaten olsa bile eve girmesi yasaktı. Bu ayrıntı hem edebi olarak hem de Dostoyevski’nin kendi hayatı bakımında oldukça etkileyicidir. Çünkü onun yapıtlarında da kendi hayatında da kalabalık bir düzen hiçbir zaman kurulamamıştır. Asla rastlantısal ilişkilere yer yoktu ne hayatında ne yapıtlarında. ( beyaz geceler romanı burada bir istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. Melodramın en güzel örneklerinden sayılan bu roman tesadüflere yer veren bir Dostoyevski yapıtıdır.) O, her zaman tıpkı aile ilişkilerinde olduğu gibi ciddi ve içten ilişkiler kurmaya çalışıyor sadece eğlence ve geçici vakitler için yaratılan ilişkilerden kaçıyor / beceremiyordu. İnsan ilişkilerinde hep çok şey veren ve çok şey isteyen kişi olmuştu ve bu onun içi ciddi kıskançlıklar, titizlikler ve duygusallıklar demekti. Her karşılaştığı insanı ağabeyi gibi görüyordu. Çünkü yıllarca bildiği tek ilişki şekli buydu. Kuşkusuz çocukluk yılları için mutlu veya mutsuz diye bir tanımlamaya girişmek yersiz ve kesin bir yagı niteliğinde kaçacaktır. ''Alışagelmişin dışında kapalı zamanlar.'' Demek daha doğru olacaktır.

   Şehirlidir Dostoyevski. Şehirde doğmuş ve büyümüştür. Onun hayatında ve romanlarında aynı dönemin yazarları olan Turgenyev, Tolstoy ya da Maksim Gorki’de olduğu gibi geniş doğa betimlemeleri yoktur. Doğa onun için yalnız bir dekor olarak konulmuştur romanlarına. Onun kahramanları her zaman şehrin sisli, yalnız, gürültülü, karışık, yağmurlu caddelerinde dolaşırlar ve tavan aralarında yaşarlar. Pencereli bir ev, çocukluk neşesi kadar uzaktır Dostoyevski’ye.

    Çehov’dan önceki bütün ondukuzuncu yüzyıl büyük yazarlarının içinde sadece Dostoyevski tamimiyle ‘‘modern’‘dir. Rus kast sistemi içerisinde ‘‘soylu’’ bir ailedir Dostoyevski ailesi. Bir çeşit, Batı Avrupa burjuvasına benzemektedir hayatları. Yine de Dostoyevski'nin kendisinde ve roman kahramanlarında sıkça rastladığımız '' gurur '' aileyi kendi kapıları ardına saklamıştır.


Darovoya Köyü


    Fyodor on yaşındayken, ( 1831 ) ailesi Moskova’dan 150 verst uzaklıkta, Tula’da, Darovoya isimli bir  köyde çiftlik sahibi oldular. Yazlar anne Mari Fedorovna ve çocuklar için burada geçmeye başladı. Üç odalı, cephesi ormana bakan güzel bir yerdi burası ve Dostoyevski için babasının sert ve acımasız davranışlarından uzaklaşabildiği bir yer haline gelmişti. ( bkz: tree of life) Babası yalnızca Temmuz ayından itibaren gelebiliyordu yazlığa ve bu ziyaretleri de ancak iki gün sürebiliyordu. 




   Fyodor bu yazlık günlerinden birçok sebepten çok hoşnuttu. Heyecanı daha 2-3 gün süren yolculuk anında başlıyor yaz boyu devam ediyordu. Evin yakınındaki ormana girip tehlikelere atılmayı pek seviyordu hatta bu sebepten o ormana '' Fedya ormanı'' adı verilmişti aile üyelerince. Henri Troyat Dostoyevski biyografisinde Darovoya köyünün bugünkü hali için şöyle der: '' Bugün ulu ağaçları kesmişler, kuruyan gölcüğün çukuruna lahana ekmişler. Dostoyevskiler'in konutlarının yerine de kimin yaptığı belli olmayan temizce bir ev kondurmuşlar. '' ( Henri Troyat Dostoyevski iletişim yayınları s.22 )

    Fyodor köyü seviyordu, köylüler de onu. Tüm gününü onları tarlada çalışırken izleyerek geçiriyor, onları soru yağmuruna tutuyordu. Bu alçakgönüllü köylüleri tıpkı doğduğu evin bitişindeki Mari Hastanesi'nin hastaları gibi seviyor kendisine yakın hissediyordu.


İlköğrenim


    '' az, buki, vede... '' küçük Fedor dört yaşındayken ağzından bunlar dökülüyordu. Annesi tarafından Slav alfabe bilgileriyle yoğrulan bu çocuk tarihin gördüğü en büyük yazar olmanın temelini atıyodu bu harfler, heceler, kelimelerle.  Eve babası tarafından Katrin enstitüsü profesörlerinden bir diyaskos getirtildi bu dönemde. İsa'nın doğuşu, ölümü anlatılıyordu öğretmen tarafından evde. Bütün aile çocuklarla birlikte  ''Kutsal Tarih'i'' tekrar öğreniyorlardır. O vakitler yine küçük Dostoyevskiler'in eğitimi için eve Fransızca öğretmeni getirtildi. Pansiyoner olarak alınan Suşar çocuklara hem Fransızca öğretiyor hem de matematik ve Slav dillerini öğrenmelerinde yardımcı oluyordu. Eğitimin devamını baba Mihail Andreyeviç yerine getiriyordu; Latince. Izdırap dolu saatler her akşam çocukları binbaşının karşınsa dikmeye zorluyordu. Yanlış çekilen fiillerin sonucu öfke ile bitiyordu. Bütün bu sertliğe rağmen çocuklara '' fiziksel şiddet '' uygulanmıyordu ve uygulanmasına da aile büyükleri karşıydılar. Bu sebepten küçük Dostoyevskiler biraz pahalı da olsa '' Çermak Okulu'na'' gönderildiler. Çermak bir aile okulu gibiydi. Yatılı öğrenciler Çermak ailesiyle birlikte yemeklerini yer eksiklerini beraber giderirlerdi. Deneyimli ve disiplinli bir eğitim kadrosuna sahipti bu okul. Fedor ve kardeşi haftasonları evlerine döndüklerinde muhteşem yemeklerle donatılmış sofranın etrafında heyecanlarını gizlemeden ( babalarına rağmen ) yapılacak ödevleri, öğrendikleri yeni şeyleri ve kendi dünyaları için pek ilgi çekici olan okul olaylarını anlatıyorlardı. Hafta sonu akşamları tutkulu okumalarla geçerdi. '' Eline ne geçerse okurdu '' demek Fedor için tam yerinde bir deyim olacaktır. Ancak Waverley, Quentin Durward ve gezi serüvenleri en sevdikleri arasındaydı. Venedik'e, İstanbul'a düzenlenen maceraler, yolculuklar tasarlardı kafasında. Hugo'lar, Dickens'ler matematik derslerinin arasına sıkışırdı çoğu vakit.

Anne Maria'nın ölümü


     Veremin gün geçtikçe yıprattığı annelerine ezberlerinden Puşkin, Jukovski mısraları okuyorlardı. Yıl 1936 dediğinde anne Mari Fedorovna Dostoyevski tamamen hastalığa yenik düşmeye başlamıştı. Kış aylarına geldiğinde artık yataktan neredeyse hiç çıkamıyordu.  Gücünü tamamen yitirmişti. Mari Hastanesi'nde ziyaretçileri çoğalmış ve sonunda 27 Şubat 1837 yılında ölmüştü. Otuz yedi yaşındaydı.

     '' Uyu sevgili ölü, mutlu uyanışa dek. '' Bu sözler anne Maria'nın mezar taşına kocası tarafından yazılmıştı. Bütün aile derin bir kederin pençesine düşmüştü. Annesinin ölümünden bir ay önce Dostoyevski'nin en sevdiği yazar olan Puşkin, Antes Baronu tarafından düelloda öldürülmüştü. Bu olayın haberi Dostoyevski'ye annesinin ölümünün ardından ulaşmıştı. Gogol'un : '' Tanrım! Puşkin'siz bir Rusya ne garip!..  Yaşamım, en üstün zevkim onunla birlikte öldü! En büyük insan yaşamıyor artık,'' dediği Puşkin'in ölümü için Dostoyevski : '' Annemin yasını tutmuyor olsaydım, Puşkin'in yasını tutardım.'' diyecekti yıllar sonra.


Askeri İstihkam Okulu


      Eşinin vefatıyla birlikte iyice çekilmez bir adam olan baba Dostoyevski iki oğlunu St. Petersburg'da bulunan Askeri okula daha önce eşiyle birlikte karar verdikleri gibi yazdırmak için yolculuk planlar. Biraz gecikmeli de olsa evde masa başında bir veda töreni havasında başlar iki kardeşin yolculuğu. Bir haftaya yakın sürer yol. İki kardeşin aklında '' Büyük ve Güzel'e '' hizmet yani şiir vardı. Ceplerinde ise gerekli olan matematik ilmi. 

     O dönem Michael coşkun küçük bir şairdi. Her bir gün bittiğinde üç şiiri de bitirmiş oluyordu. Fedor ise Venedik saraylarında geçen silahşörlük romanları yazıyordu. Yol boyu, geceler boyu Puşkin mısraları dolduruyordu kulaklarını. Petersburg hayallerinin ilkini ; o çok sevdikleri Puşkin'in hayatının son bulduğu düello yerini dolaşmak almıştı. Sonra O'nun evi. O'nun Petersburg'u.

   Babaları tarafından Koronat Filipoviç Kostomarov'un evine pansiyoner olarak yerleştirildi iki kardeş. Akademi imtihanlarına burada hazırlanacaklardı. Nihayet bu büyük yazarı besleyecek şehre adım atılmıştı. 

    Ocak 1938'i gösterdiğinde takvimler iki kardeş Eylül ayında girdikleri imtihanın sonucunu öğrenmişlerdi. Buna göre Fedor akademiye girişe hak kazanmıştı ancak tek arkadaşı, öz kardeşi Michael hastalığı sebebiyle kabul edilmemişti. Petersburg'a geldikleri günden beri beraber olan iki kardeşten Micheal sınav sonucuna göre fakültenin bir başka şubesine gönderilmişti. Akademi sıralarını eskiten Fedor ve Micheal artık sadece mektuplaşabiliyorlardı. Yıllar boyu bütün iç buhranlarını, yaşadıklarını, edebi serüvenlerini bu mektuplar takip edilebilir kılacaktı.

    Şehrin en güzel caddelerinden birine kurulu olan Akademi sıralarında on altı yaşında, acemi, zayıf yapılı, açık kestane renkli saçlara sahip, kalkık burunlu, çilli, bodur  ve hastalığından kalma ürkütücü ses tonuyla Dostoyevski göze çarpıyordu. Arkadaşları tarafından Ortodoks klisesinin kurucusu, çoşkun din adamı Fotius'un adı lakap olarak takılmıştı kendisine. Yatakhanenin bir köşesinde mum ışığıyla kitaplar okuyor sessiz voltalar atıyordu koridorlarda. On altı yaşında varolma üzerine yaşından büyük laflar eden bir genç vardı artık. Babasının Petersburg'da onları emanet ettiği Shidlovski'nin önderliğinde romantik devrine başladı Fedor. Moskova'da tanıştığı Scott ve Puşkin'in yanına bu sefer Shakespeare, Schiller, Hoffmann ve Balzac eklenmişti.  Mühendislik fakultesinin sıkıcı sıralarında kendisini yazma eylemiyle rahatlatıyordu.

      Her ne kadar Fedor babasına yazdığı mektuplarda şikayetini belirtmese de yıllar sonra o günler için şöyle diyecekti: '' On altı yaşımda, ağabeyim Michael'le birlikte St. Petersburg'a, Mühendisler Okulu'na gönderildim. Böylelikle ikimizin de geleceğini harcadırlar. Benim için bir hata oldu bu. '' Yine o günlere dair yeraltından notlar'da şöyle diyordu : '' Ne budalaca hayalleri var! Yüzlerin ifadesi okulumuzda alıklaşıyordu. Oraya güzel ve esen giren çocuklar, birkaç yıl içinde korkunçlaşıyorlardı. Daha on altı yaşındayken, kötümser bir şaşkınlıkla bakıyordum onlara. Düşüncelerinin, oyunlarının, konuşmalarının bayağılığı karşısında afallamıştım. Başarıdan başka hiçbir şeye saygı gösterdikleri yoktu. Doğru, ama haksızlığa uğramış, küçük görülmüş her şeyle kıyasıya alçaklıkla alay ediyorlardı. Onlarca unvan, zekanın yerini tutuyordu. On altı yaşında, kazanç getirecek, iyi, küçük işlerin sözünü ediyorlardı. İnsanı tiksindirecek kadar kötüydüler.'' Kardeşi Mişel'e yazdığı mektupta kısaca şöyle betimliyordu arkadaşlarını : '' Yaşam burada iğrençtir. Maddeciliğin ve dünyevi mutluluğun dışında kalanlar güzeldir sadece.'' 

    Eşinin ölümüne, belirttiğinde daha çok üzülen baba Dostoyevski, iki büyük çocuğunu Petersburg'a göndermiş, üçüncüsünü ( Varvara ) de Moskova'da evlendirmişti. Geriye kalan iki küçük kızıyla ( Vera ve Aleksandra ) birlikte şehir dışında kalan küçük mülklerine yerleşmişlerdi. Baba artık daha sinirli, daha umursamaz bir şekilde kendisini alkol bataklığında bulmuştu.  Evin kızlarının dadısı Alyona Frolovna sinir krizleri geçiren alkolik babanın evin içinde ölen karısıyla yüksek sesle konuştuğunu anlatır anılarında. Kıskançlık krizleri artmış, gece yarıları on beş, on altı yaşlarındaki kızlarının yatakalarının altında erkek avına çıkar hale gelmişti. Kendi evlatlarına ve köylüsüne karşı gurur duyduğu bir gaddarlık gün geçtikçe hayatı oluyordu.

      Babasının mutsuzluğu ve umursamazlığı Dostoyevski'ye ''yoksulluk '' olarak yansıdı.  Yağmur yağsa içini ısıtacak bir bardak kaynar çayla yedek giysiler alacak parası dahi kalmamıştı. Babasına yazdığı mektupta şöyle açıklar bu durumu: '' Benim sevgili ve iyi babacığım, sizden maddi yardım dilemekle sanmayınız ki, oğlunuz gereğinden çoğunu istiyor... Bir başım var benim. İki de kolum.... Eğer kendi kendime bırakılsaydım, bir kuruş dahi istemezdim, yoksulluğa alışırdım. Lakin sevgili babacığım anımsayınız ki, sözcüğün tam anlamıyla '' askerlik görevinde'' bulunuyorum. İçerisinde yaşadığım topluluğun kurallarına ister istemez uymak zorundayım. Şimdilerde kamp yaşamı her öğrenciye en azından 40 rubleye mal oluyor... Çay ve şeker paralarını buna katmış değilim. Çaydan vazgeçmiş bulunmaktayım. Çok gereklileri isteyeceğim sadece sizden: İki çift adi çizme alacak kadarını.''

    Fedor'un para isteyişlerine karşılık hali vakti yerinde olan babasından sürekli yakınmalarla ve para durumunun pek iyi olmadığını anlattığı mektuplar alır Fedor. Başının çaresine bakması için babasının ölümünü bekler içten içe.


Babanın ölümü


    Anne Dostoyevski'nin ölümünün ardından Darovoya'da iki kızıyla birlikte kendisini alkole vuran Mihail Andreyeviç hizmetçilerinden Katerine'yı metresi yapar. Köylüye kötü davranmasıyla nam salmıştır etrafta. O kadar ki gerekli gereksiz kırbaç cezaları kendisine karşı önlenemez bir öfke doğurur köyde. 1839 yılında köylüler, Mihail Andreyeviç'i öldürmek için bir plan kurarlar Bu plana göre, işe gitmeyecekleri için ağa onları azarlamaya gelecek ve bu sayede onu avlunun içinde öldüreceklerdir. Tam da planladıkları gibi gelişir her şey ve onu alkole boğarak öldürürler. Bütün öfkelerine ve işledikleri cinayete rağmen bir Hristiyan'ın bu şekilde ( günah çıkarmadan ) ölmesine razı gelemezler ve can çekişen adamı bir ağacın dibine bırakırlar. Çağırdıkları papaz sessiz sedasız günah çıkarma işlemini gerçekleştirir ve olayın üstü bütün köy ahalisince kapatılır. Çüknü bu adli yargılamanın sonucunda herkesin Sibirya sürgünen gitme ihtimalinin kesinliği herkesce malumdur. Beyin kanaması olarak kayıtlara geçer bu yaşanan olay.

    Mektuplarında söz etmese de, ilk sara nöbetini babasının ölüm haberini aldığında geçiriyor Dostoyevski. ( * Dostoyevski'nin ilk sara nöbetini ne zaman geçirdiği ne nasıl geçirdiği hala güncelliğini koruyan bir tartışma konusu. Bu hususta kesin bir bilgi bulunmamakta. Dostoyevski üzerinden öidipus kompleksini açıklamaya çalışan Freud bu sara nöbetinin babasının ölümü anında gerçekleştiğini özellikle belirtiyor. Ancak tüm bunlara rağmen Dostoyevski sara nöbetlerinden ilk olarak 22  Şubat 1854 yılında kardeşi Michael'e yazdığı mektuplarda bahsetmeye başlıyor. Öncesinin olmadığını da ekliyor.) Ölüm haberini aldığı günden bir ay önce babasına ardı sıra maddi sıkıntılarını anlatan, ona başkaldıran, isyan eden mektuplar gönderiyor. Çocukluğundan itibaren üzerinde baskı kuran bu adamın ölmesini içten içe istiyor. Gerçekleşen bu ölümün çıplaklığı karşısında korkunç bir heyecan sarıyor benliğini. Hırıltılar, kıvranışlar ve sonunda ağzı köpük köpük yerlere serilen bir Fedor. Belki de en büyük felsefi dayanağı olan '' sorumluluk '' babasının ölümüyle şiddetle kavrıyor edebi  ve ruhsal hayatını. Karamazov Kardeşler bu iç çekişmeleri, sorumluluk duygusunu, pişmanlığı, üzüntüyü, sevinci en iyi anlatan baba-oğul romanı oluveriyor yıllar sonra. Kendisi boğazlamasa bile ölümünü istediği babasının hayatının sona ermesinden kendisine ciddi pay biçiyor henüz on sekiz yaşındaki Fedor. Karamazov Kardeşler'de, babasını elleriyle öldüren Smerdiakov kardeşleri için şöyle diyor : '' Onu ben öldürmüşsem de baş katil sizsiniz, ben değilim.'' 


     Petersburg ve Dostoyevski - ilk yıllar-


    Dostoyevski fukaralık çekmiş miydi? Müsrif miydi? Geliri var mıydı? Nelere para harcardı? Bu soruların yanıtı birçok biyografide net bir biçimde ortaya konmuştu. 

      Dostoyevski babasının ölümünün ardından sınava girmiş ve asteğmen olmuştu. 1843 yılında Savaş Bakanlığı'nda memuriyete başlamıştı. Kardeşi Micheal de okulu bitirmiş Alman asıllı bir kadınla evlenmiş bir çocuk sahibi olmuştu. Çalışmaya başlaması ve babasının mirasından kalan payla birlikte aylık 5000 rubleye varan bir geliri vardı. Bu para o dönem için iyi bir gelir bile sayılabilirdi. Babasının mirasını kız kardeşinin kocası tüccar Karepin yönetiyordu. Aylık belli bir miktar para geçiyordu buradan Dostoyevski'nin eline. Bütün bu gelire rağmen sürekli bir para sıkıntısı çekmeye devam ediyordu Dostoyevski. Parayı değerli bulmuyor, savuruyor, kumar oyunlarında harcıyordu. Öyleki sırf öyküsünü anlattığı için dilencilere, düşkünlere ciddi paralar veriyordu. Hiçbir arkadaşını veya dilenciyi geri çevirmiyordu. Birçok arkadaşı kendisinden para çalıyordu ama o ''varsın aşırsınlar ne önemi var'' diyerek geçiştiryordu bu durumu. Gelen para sürekli tefecilere gidiyor ayın ciddi bir bölümünde sadece süt ve ekmek yiyerek besleniyordu. Babasından kalan mirası tefeciye devretmiş, çalıştığı bakanlık kendisinin tayinini isteyince istifa etmişti. Tiyatroya, pahalı bale gösterilerine, arkadaş toplantılarına meraklıydı. Çok para harcadığını değil, gelirinin az oldğunu düşünüyordu Dostoyevski. Edebi merakı Almanlar'dan Fransızlar'a yönelmiş, Balzac için ''ilah'' tanımını kullanıyordu. O dönemin Rusyası içinde yazın hayatının maddi karşılığı 1830-1850 yılları arasına rastlamıştı. Hemen hemen bütün yabancı eserler bu dönemde çevrilmiş, dergiler peşi sıra basılmıştı. Dostoyevski için de zevkli ve kazançlı bir uğraş olarak görünüyordu çevirmenlik. Balzac'ın Eugenie Grande'sini çeviriyor. Öyle büyük tutkuyla işe girişiyor ki birçok eleştirmen tarafından eseri neredeyse tamamen değiştirmekle suçlanıyor. Mirasından, tefecilerden ve küçük yayın gelirleriyle har vurup harman savurmaya devam ediyor Dostoyevski. Nihayet sara nöbetlerinin gelmesiyle birlikte içine kapanık, solgun ve sessiz bir yazar olmaya başlıyor. Tek gelir kaynağı kalemi olan Dostoyevski  ilk özgün nesir çalışmlarına başlıyor. 24 Mart 1845 yılında kardeşine '' Romanımdan çok memnunum. Sert ve açık bir kitaptır. Oldukça ilginç. Temize çekmeye başladım bile...'' diye yazıyor. Bahsettiği roman: İnsancıklar. Dostoyevski'ye büyük övgüler kazandırıyor.

İnsancıklar


    '' Ne denli güç durumda kalırsam kalayım, ısmarlamayla yazmamaya yemin ettim. Ismarlama, her şeyi ezip yok ediyor. Yapıtlarımın her biri titiz ve güzel olsun istiyorum. Bak, Puşkin'le Gogol az yazdılar ama her ikisinin de heykelleri dikilecek. '' diyor kardeşine mektubunda, insancıklar'ı yazdığı sıralarda Dostoyevski. Yazdıklarını temize çekmekte, düzeltmekte ciddi bir aşırılığa dahi kaçıyor yazar. Hatta bu durumu '' Sonsuz kez değiştirilip düzeltilmek ilk yapıtların alınyazısıdır. Puşkin en küçük şiirilerinde sayısız düzeltmeler yapıyordu. '' diyerek açıklıyor yine kardeşi Michael'e.

   Dostoyevski Mayıs ayında bitirdiği kitabını Mühendislik Okulu'ndan edebiyata meraklı arkadaşı Grigoroviç'e okuyor. Arkadaşı şiirleri yayımlanmış bir yazardır ve Dostoyevski hayranlığı ilk tanıştıkları andan beri sürmektedir. Dostoyevski'nin bu ilk yapıtını hayranlıkla dinler ve müsveddeleri tanınmış bir genç yazar olan Nekrasov'a götürürü. İkisi sabahın dördüne kadar aralıksız okurlar kitabı. Sonunda müjdeli haberi vermek için Grigoroviç, Dostoyevski'nin kapısını çalar. Kitap muhteşemdir. Kapıyı açan yazara arkadaşları '' Dahice bir şey bu! Dahice! '' diye seslenirler. Dostoyevski şaşkınlık ve sevinç içindedir. Nekrassov el yazmalarını ünlü eleştirmen Belinski'ye götürmeye söz verir. Kitabını okuyan arkadaşlarının övgülerinden kaynaklı başarı duygusu değildi Dostoyevski'yi mutlu eden burada sadece. Başarının kutlanabilir birşey olduğunu biliyordu. Onu asıl mutlu eden bu iki adamın sabahın dördünde gözleri yaşlı, heyecanlı kelimelerle kapısına dayanmış olmalarıydı. 

    Sabah güneş evlerin arasında süzülmeye başladığında, Nekrassov sözünü tutuyor ve '' Yeni bir Gogol doğdu '' nidasıyla Belinski'nin karşısında dikiliyor. Ünlü eleştirmenin cevabı : '' Size göre Gogol'ler mantar gibi bitiyorlar. '' oluyor.





Kaynaklar:

Dostoyevksi- Henri Troyat ( İletişim yayınları 2010 2. baskı )

Dostoyevski - Edward Hallett Carr ( İletişim yayınları 2010 7. baskı )

Dostoyevski-  Hayatı, eserleri üzerine makaleler ve aforizmalar - Orhan Düz  ( Kaktüs yayınları 2001 birinci basım )

Fyodor Dostoyevski - Anna Dostoyevski ( Remzi kitabevi 2004 birinci basım )

Dostoyevski - Nikolay Aleksandroviç Berdyaev ( Adam yayınevi 1984 birinci basım )

Wikipedia, Ekşisözlük

* Bu biyografi Oğuzhan Çelebi tarafından monkitap için özel olarak hazırlanmıştır.

17 yorum:

ErsinCe dedi ki...

Bu yazı için teşekkür ederim harika paylaşım yapmışsınız sıkılmadan okudum. Benim tavsiyelerime göz atmak istermisin.
Hello, you have a great blog. I'm waiting for my blog
Hz Adem Cenneten Neden Kovuldu

Tek nefeste Okunan Kitaplar

Karşılıklı Blog destekleri


Adsız dedi ki...

perde modelleri
sms onay
Vodafone Mobil Ödeme Bozdurma
nft nasıl alınır
ankara evden eve nakliyat
trafik sigortası
dedektor
KURMA WEBSİTESİ
aşk kitapları

bonus veren siteler dedi ki...

Good text Write good content success. Thank you
kralbet
mobil ödeme bahis
slot siteleri
betmatik
betpark
poker siteleri
kibris bahis siteleri
tipobet

john dedi ki...

betturkey giriş
betpark giriş
F7X

mert dedi ki...

dijital kartvizit
referans kimliği nedir
binance referans kodu
referans kimliği nedir
bitcoin nasıl alınır
resimli magnet
OVY

ferit dedi ki...

maltepe
üsküdar
aksaray
ataşehir
bahçeşehir

GPUO3N

demet dedi ki...

resimli magnet
resimli magnet
çerkezköy çatı ustası
silivri çatı ustası
dijital kartvizit
D4C

WarpWizard9000 dedi ki...

Ankara
Van
Hakkari
Edirne
Yozgat
HHO

Cankan dedi ki...

Ankara
Antalya
istanbul
Ordu
izmir
P04

StarshipManiac123 dedi ki...

ankara
sakarya
tekirdağ
kastamonu
amasya
BDKİ6O

ElectricSorcerer314 dedi ki...

kars
sinop
sakarya
ankara
çorum
OGR

B5027GaryE5D2B dedi ki...

D76FC
Çankırı Parça Eşya Taşıma
Bartın Evden Eve Nakliyat
Çankırı Evden Eve Nakliyat
Aydın Lojistik
Eskişehir Parça Eşya Taşıma

7A258TristaB0296 dedi ki...

D383A
Kütahya Lojistik
Aksaray Lojistik
Van Lojistik
Amasya Evden Eve Nakliyat
Iğdır Evden Eve Nakliyat

8583BJulian9EBBA dedi ki...

F3F5D
Balıkesir Şehir İçi Nakliyat
Kırıkkale Parça Eşya Taşıma
Gümüşhane Evden Eve Nakliyat
Ünye Fayans Ustası
 Kırklareli Şehirler Arası Nakliyat 
Bayburt Şehirler Arası Nakliyat
Osmaniye Evden Eve Nakliyat
Şırnak Lojistik
Sinop Parça Eşya Taşıma

36D69Ruben9B5A5 dedi ki...

79745
Malatya Şehir İçi Nakliyat
Sinop Şehirler Arası Nakliyat
Karabük Şehir İçi Nakliyat
Amasya Lojistik
Iğdır Evden Eve Nakliyat
Eryaman Alkollü Mekanlar
Gölbaşı Fayans Ustası
Silivri Duşa Kabin Tamiri
Siirt Evden Eve Nakliyat

19313AntoniaF8776 dedi ki...

DF658
Karabük Evden Eve Nakliyat
sustanon
Silivri Boya Ustası
Gümüşhane Evden Eve Nakliyat
Nevşehir Evden Eve Nakliyat
Tunceli Evden Eve Nakliyat
Bitlis Evden Eve Nakliyat
order boldenone
Malatya Evden Eve Nakliyat

FE080Litzy8E47B dedi ki...

0779B
Clysterum Coin Hangi Borsada
Görüntülü Sohbet Parasız
Bitcoin Hesap Açma
Threads Yeniden Paylaş Satın Al
Nexa Coin Hangi Borsada
Flare Coin Hangi Borsada
Keep Coin Hangi Borsada
Twitch İzlenme Satın Al
Coin Nasıl Alınır

Yorum Gönder

 
;